Kabusları iyi insanlar görür



Unutulmaz insanlar iz bırakanlardır


Yakınları sağlık sorunu yaşayanlar bilir, hastane dostlukları vardır.

Hiç birbirini tanımayan insanlar birbiri için bir şeyler yapmak için çabalar koridorlarda. Birinin umudu diğerine ışık olur.

Gitmeden önce son seremonidir belki de paylaşılanlar. Geleceği en çok merak edenler o koridorlarda yaşar, en çok rüyayı onlar görür, en çok kâbusu da. Bu mekanlarda görülen rüyaların açıklaması ortak, günlük yaşamın yansıması ve geleceğe yönelik umutlar yansıyor bilinçaltından. Herkese toplu cevap vermiş olayım. Ancak, hastanede yaşanan bir olaydan çok etkilendim, sizinle bu konuyu paylaşmak istiyorum. Belki hayattayken sevdiklerinize daha fazla zaman ayırmanızı sağlar okuduklarınız.

Hastanenin diyaliz ünitesinden sürekli faydalanması gereken, 3 yıl haftanın 3 günü başka bir diyaliz hastasıyla aynı odayı paylaşan ve kaderin bir oyunu, sonunda aynı gün vefat eden iki hastadan birisinin diğerine yazdığı yazı bana kader, insan olmak ve iz bırakmak adına çok şey ifade etti. Paylaşmak istedim:

“Unutulmaz insanlar iz bırakanlardır, iz bırakırlar yaptıklarıyla!

Unutulmaz insanlar farklıdır. Fark yaratır, söyledikleriyle, düşündükleriyle. Unutulmaz insan tarih gibidir. Tarihteki bir olay gibi. Yıllar geçer belki üzerinden, ama herkes onu öğrenmek ister, tanımak ister, araştırmak ister. Tıpkı benim sizi tanımak istediğim gibi. Aynı ben de bıraktığınız izler gibi. Yanlış bir zamanda, yanlış bir yerde, yanlış bir ortamda karşılaştığımıza inanıyorum.

Kim bilir belki de böyle olması gerekiyordu, çözemiyorum...

Fakat bir yerlerde bir yanlış var benim yapmadığım.”


Kabusları iyi insanlar görür

İyi ve kötü, siyah ve beyaz, aydınlık ve karanlık

Her zaman söylüyorum, iyilerin kötülerle hesaplaştığı tek yer bilinçaltı ve rüyaları. Dayanıklı ama savaşçı değil iyi insan, saldırmayı bilmez sadece tedbir alır. İtilir, sendeler ama düşmez. Onlar düştü zanneder. Çığlık atar ama duyulmaz. Çünkü rahatsız etmeyi sevmez, sadece hakkını arar, kendi ölçeği ve sınırlarında.

Görülmediğinde ve duyulmadığında yılanlar gelir rüyalarında ziyaretine, bazen azrail, bazen şeytan. Ama gökyüzü her zaman berraktır, saha yeşil. Güneş parlamayı sürdürür rüyalarda. Çünkü beyaz solmaz. Ancak korku filmlerinde olacağını düşündüğünüz, karşınıza çıktığında paramparça olduğunuz olaylara ve insanlara verdiğiniz tepkiler, savunma mekanizmalarınızdır, ‘o’ kabus dolu rüyalar. Mutlak acıyla gördüğünüz ve tüm samimiyetinizle yazdığınız o hüzünlü sorularla dolu mektuplarınızı; o bembeyaz yüreğinizle size yapılan haksızlığı bir de niye yapıldığını anlamamış psikolojinizle yazdığınız mailleri alınca, sayfalardan çıkıp hepinizi kucaklayıp beyaz bir dünyaya götürmek istiyorum.

Bunu yapamam.

Ama bana bir arkadaşımın yolladığı Yılmaz Erdoğan’ın iyi ve kötü arasındaki farkı yazdığı bir şiir var ki, bu şiirle tanıyı koyup, tedavi sürecine ilk adımı hızla atabiliriz belki hep birlikte:

İYİ, KÖTÜ

Biliyorum çoğunuz iyi insanlarsınız. Bu yüzden hep kötüler kazanıyor zaten.


Birçok kötü, hatta alçak tanıdım. Çoğu neşeli insanlardı.

Hiçbirinde çekingen bir ruh haline rastlamadım.

Kötüler atak, iyiler pısırıktır.

Etrafınıza bakın, en heyecan verici, en eğlenceli insanlar hep sahtekarlardır.

Hepsi paldır küldür konuşan, aağız dolusu gülen insanlardır. Sahtekar, sempatik olmak zorundadır.

İyinin böyle bir mecburiyeti yoktur.

İyi sıkıcıdır.

Kadınlar ‘iyiler’e değil, güvenilmez erkeklere aşık olur bu yüzden.

Zaten aşk denen altüst oluşla ancak bir üçkağıtçı başa çıkabilir.

Aşkın tadını çıkaramaz iyiler.

Onlar sarılıp, sessiz bir uzanmayı aşk zanneder.

Tekdüzedirler.

Yavaştırlar.

Kadınlarda dertlerini onlarla paylaşır ama gidip bir

güvenilmezle sevişirler.

Tutku kötülerin işidir.

‘Sessiz ve efendi bir insan’ cümlesiyle tanımlanan bir iyilik kolaydır.

Sahtekarlık daha zordur, maharet ister.

Zeki, hızlı ve atak olmalıdır. Enerjiktir.

Sahtekarın en sempatik, en başarılı şekli.

İyi bir hatiptir o.

İnandırıcıdır.

Konuştuğu zaman etrafındaki tüm ‘iyi ve dürüst’ insanlar ağzının

içinde kaybolur.

Hem çok iyi fıkra anlatir, hem hüznün tüm renklerinden

haberdardır.

Kahkahasında pirzola tadı, hüznünde ölümün sesi vardır.

Adam başarılıdır.

Yeteneklidir.

İyi, kötü karşısında güvensiz, enerjisiz, çaresizdir.

İyilik kolaydır, kötülük maharet ister.

Bir iyi için en zor olan, kötüye ‘sen kötüsün’ demektir. İyi, utangaçtır.

Hırsıza ‘hırsız’ diyemez.

Kötünün yerine utanır, sahtekarın yerine yüzü kızarır, hırsızın yerine yerin dibine geçer...

Kötünün en büyük avantajı, iyideki kahrolası utanma duygusudur.

Bu duygu iyiyi öylesine zayıf düşürür ki ağzını açıp tek kelime söyleyemez. İyiler korkaktır. İyiler herkese acır, en çok da kendilerine.

Baştan sona hayranlıkla okudum. Ama sonuna itirazım var. O sessizlik, kötülüğü anlayamama hali, bir tür şaşkınlıkdır aslında. Tepkisizlik de korkaklıkdan değil özgüvenden kaynaklanır.

Utanmak utanç verici değildir, insanları utandıracak işler yapmakdır utanç verici olan. İyiler iyi olmak için iyi değildir. Sadece iyidir. Kendine acımaz, canı acır bazen. Sonra o da gurura dönüşür. Çok fazla şeye sahip olmak istemez sahip oldukları içindedir. Kötülülere ve kötülüğe kafanızı takmayın. İyi olduğunuz için zarar gördüğünüzü düşünmeyin. Şeytanla savaşan melek gördünüz mü? Melek savaşmaz uçar gider. Dünyanın tüm güzellikleri karşınıza çıksın.

Sevgi ile kalın,

Niobe